BALI
Bali nedense romantik çiftlerin tatil mekanı olarak gelirdi bana. Balaylarında gidilen mekan. Masmavi bir denizin karşısında tüm gün şezlongda yatıp hiçbir şey yapmadan geçirilen günleri çağrıştırırdı. İş bu yüzden hiç bir zaman gitmek için özel bir heyecan duymadım Bali’ye... Ta ki, arkadaşlarımla dalış ve gezme dahil bir program yapmak üzere plan yapıncaya kadar.
Bali nedense romantik çiftlerin tatil mekanı olarak gelirdi bana. Balaylarında gidilen mekan. Masmavi bir denizin karşısında tüm gün şezlongda yatıp hiçbir şey yapmadan geçirilen günleri çağrıştırırdı. İş bu yüzden hiç bir zaman gitmek için özel bir heyecan duymadım Bali’ye... Ta ki, arkadaşlarımla dalış ve gezme dahil bir program yapmak üzere plan yapıncaya kadar.
Gitmeden önceki
araştırmalar bir fikir verdi az buçuk ama Bali’nin yukarıda saydığım profilin
tamamen dışında bir yer olduğunu anlamam için gidip yerinde incelemem
gerekiyormuş. Öncelikle şunu söyleyeyim; öyle tropik turkuaz mavi bir sakin
deniz karşısında kokteyl yudumlamak ise aradığınız, Bali’ye gitmeyin. Gezmek
için, dalmak için, dalga sörfü yapmak için, muhteşem deniz ürünleri yemek için,
çeşit çeşit el sanatlarını görmek ve kendinizi tutamazsanız satın almak için
Bali’ye gidin. Bir de gitmişken bizim gibi bir haftada her bir seyi yapayım
niyetiyle gitmeyin, sonra tatile ihtiyacınız olur; ya bir ay kalın Bali’de; ya
da enerjinizi belirli konulara harcayın.
Uzakdoğu’nun ekvator
bölgesindeki sayısız dalış noktalarından biri Bali. En başarılıları arasında yer
alır mı bilemiyorum. Mantalar, mola molalar, deniz atları görme şansınız olan
yerlerden biri.
Dört gün dalış, dört gün
gezme diye yaptık biz programımızı. Ena Diving ile gerçekleştirdiğimiz dalışlarımızın
iki noktası Nusa Penida adasında olduğu için oraya ulaşmanın en kolay olduğu
şehir olan Sanur’da konakladık.
Sanur, adanın doğusuna
göre daha sakin bir denize sahip bir plaj. Ama bütün günü denize girmek için
sahilde harcama planı olanlar için kötü bir seçim. Sabah nispeten sakin olan
deniz, ogleden sonra gelgit sebebiyle sizden 100 metre kadar uzaklaşıyor.
Giresiniz de gelmiyor zaten. Neyse ki bizim de böyle bir planımız yoktu J
Nusa Penida adasının
çevresinde pek çok dalış noktası var. Biz Crystal Bay’de, Tugu’da, Mango Point’te ve
mantaları görme umuduyla Manta Point’te
daldık. Mantalar çok sıcak olduğu için, mola molalar daha Temmuz olmadığı için
gelmediler maalesef. Ama onun dışında hepsi genel olarak keyifli dalışlardı.
Bali’nin diğer güzel
dalış yerleri, adanın daha kuzey batısına doğru olan Tulamben ve Amed
bölgeleri. Bu bölgelere Sanur’dan gitmek trafik yüzünden yaklaşık iki buçuk
saat sürüyor. Planlama yaparken ya Amed civarındaki yerlerde kalın, ya da sabah
erken yola düşün derim.
Tulamben’de 2. Dunya
savaşı sırasında batan bir Amerikan gemisinin batığı 5 mt’de sizi bekliyor.
Aslında işin ilginci bu batık zamanında, yani Japonlar tarafından ilk
batırıldığında karaya çekilmiş. Ancak 1963’te yanardağ patlaması ile kıyıdan
tekrar denize sürüklenmiş. 50 senede bir batığın mercanlarla bu kadar hızlı bir
şekilde kaplanmış olduğunu görmek büyüleyici. Tulamben’deki USS Liberty Ship
batık dalışı Bali’nin olmazsa olmaz dalış noktası bence.
Dalışlarla ilgili birkac videoyu buralarda bulabilirsiniz:
Bali’nin genelinde
balıkçı teknesi olarak kullanılan örümcek kano’lar Amed’de dalış teknemiz oldu.
Çok kısa bir mesafe için kalabalık olmayan gruplar için ideal olabilir ama
rahatlık beklentiniz çok olmasın J
Bali’de 4 günümüzü
gezmeye ayırdık.
Bali’yi arabayla gezerken
göz önünde bulundurulması gereken temel sorun trafik. Haritadan baktığınız ve
15 km gördüğünüz bir yere ulaşmak bir saati bulabiliyor. Sanur’da bulunmak o
bakımda bir dezavantaj. Jimbaran’a Seminyak’a, Ubud’a giderken Denpasar
trafiğine bir şekilde giriyorsunuz. Adanın geri kalan kısmında da tek şerit
gidiş tek şerit geliş olduğu için ortalama hız 50yi pek geçmiyor. Bu bakımdan
eğer dalmaya gitmezseniz Bali’yi gezmek için konaklama olarak Ubud’u seçmelisiniz.
Sörf yaparak vakit geçirmek istiyorsanız da Kuta plajı yakınları.
Bali’nin mimarisini
özetleyin deseler, tek kelime yeter sanırım: tapınak. Sadece büyük tapınaklardan
bahsetmiyorum.
Yaşayan herkes evlerinin belli bir bölümünü tapınağa ayırıyor. Bunun dışında
aile tapınakları denen tapınakları da var. İbadet bir Bali’linin hayatında
inanılmaz önem taşırken, uzun bir zaman da almıyor. Çeşitli yerlerde, çeşitli
zamanlarda hazırladıkları sunaklarla Tanrı’larına olan sevgi ve saygılarını
belirtiyorlar sık sık. Yolda yürürken dikkat edin, bastığınız yeri toprak
diyerek ezmeyin, tanıyın, altında sunak olabilir J
Gezmediğimiz önemli
tapınak kalmadı sanırım.
İlk aksam Uluwatu
tapınağına gittik. Deniz kıyısında, muhteşem manzarası olan bu tapınağa denk getirebiliyorsanız mutlaka gün batımına yakın gidin derim.
Uluwatu tapınağında sanırım her akşam olan Kecak ve Ateş dansı gösterisini
güneşin batışı eşliğinde izleme şansımız oldu. Küçük bir anfitiyatroda sadece
insan sesleri kullanılarak gerçekleştirilen bir dans gösterisi Kecak dansı.
Bali’nin en geleneksel danslarından biri olan bu dansı izlemek için en iyi
yerin Uluwatu tapınağı olduğunu söylemiş tripadvisor. Deniz kenarında güneşin
batımının eşlik ettiği gösteride Hindu tanrılarına ait bir hikaye anlatılıyor.
Güneş batana kadar cayır cayır güneşin altında terlemek dışında oldukça keyifli
diyebilirim.
Ertesi gün Elephant
Cave’in de olduğu Goa Gajah tapinağına; ardından da Tampak Siring Water
Temple’a gittik. Bütün tapınaklarda olduğu gibi buranın girişinde de size bir sarong (rengarenk basılmış büyük desenler bulunan, etek gibi sarılarak giyilen bir kumaş parçası) veriliyor. Ancak Tampak Siring tapınağının özelliği içine girilip, dileğiniz her ne ise ona uygun suyun altında yıkanmanız. Bu deneyim için yanınızda kendi sarongunuzu ya da benzeri bir örtü getirmeniz gerekiyor. Aksi takdirde sadece izlemekle yetinmek zorundasınız.
Cafe Luna |
Tampak Siring’den sonra
yolumuza Ubud’da devam ediyoruz. İşte en büyük pişmanlığımız. Ubud’da
konaklamak, orada doyasıya birkaç gün geçirmek lazım. Dükkanlar, cafeler bir
başka keyifli Ubud’da. Cafe Luna bunlardan biri mesela. Muazzam manzarasında
güzel bir öğle yemeği yedik burada.
Ubud’da bulunan Maymun
Ormanı Bali’ye gelince gitmeyeni keserler noktalarından biri. Maymunların
saldırısına uğramaktan kaçınmanın yanı sıra ormana hakim dev Banyan ağaçlarını
görmek için gidilesi bir yer.
Orman girişinde bir mezarlık görmek bizi biraz
şaşırttı; ne de olsa Hindu inançlarına göre yakıldıklarını biliyoruz. Açıklaması
şuymuş: Herkesin maddi gücü bir yakım törenine hemen yetmediği için, yeteri
kadar para biriktirene kadar ölüleri gömüyorlar. 3-5 sene sonra çıkartılıp yakım töreni gerçekleştiriliyor.
Ormandan çıktığımızda
bastıran Muson yağmuru sayesinde bir dükkandan diğerine koşar adımlarla bir
maraton yapıyoruz. Dediğim gibi, kalıp
bir iki gün geçirsek bıkmazdık Ubud’dan.
Bali, tapınakları dışında
el işçiliğinde de çok zengin bir ada. Tahta ve taş oymacılığından resme, batikten
gümüş ve altın işçiliğinde her şeyi bulmak mümkün. Öğrendiğimiz kadarıyla bu
işçiliklerin okulları yok Bali’de. Tamamen bulundukları köylerin genel yaşam
tarzında eğitilip ustalaşıyor Bali’liler. Bu sebeple bazı köylerde tahta
oymacılığı ön plandayken bazısında sadece tarım yapılıyor.
Batubulan bölgesindeki
Gianyar şehri bu el sanatlarının yerlerinde inceleyebileceğiniz atölyelere
sahip. Batik için Sarı Amerta’da, gümüş ve altın takıların yapımını de
görebildiğimiz UC silver Gold’da oldukça vakit geçirdik diyebilirim.
Batuan civarındaki bir
resim galerisinde (Dewe Putu Toris Gallery) ise kaybolduk diyebilirim. Aslında vaktiniz varsa sadece bir
iki tane galeri ile kısıtlı kalmayıp, sokak aralarında “painter” oklarındaki
adamlara bile uğramak daha keyifli olmalı. Bu arada Bali’de herhangi bir şeyi
almadan önce pazarlık yapmak çok doğal. Ancak eğer pazarlık yapmaya
başladıysanız, istediğiniz fiyattan emin olun. Zira 450 dolar diye kapı açılan
bir resim, 100 dolara sizin olur, a keşke daha az söyleseydim deseniz de artık
çok geçtir J
Bali böylesi bir turizm
cenneti olmadan önce – şu anda gelirin 90%i turizmden geliyor – tamamen tarım
odaklı bir adaymış. Pirinç zaten ana üretim maddesi ancak onun dışında kahveden
çileğe mandalinadan mangoya pek çok ürünü var Bali’nin. Gitmişken mutlaka
tadacağınız, muhtemelen satın da alacağınız şeylerden biri de Bali Kahvesi.
Tadı ve yapımı itibariyle Türk kahvesini çok andırdığını söyleyebilirim. Ama
daha yumuşak.
Luwak hayvanı |
Bali Kahvesinin dışında
bir de ünlü Luwak Kahvesi var. Bu kahve, bir hayvanın - Endonezyalılar bu hayvana Luwak diyor,
wikipedia Palmiye Misk kedisi diye çevirmiş – dışkısından üretiliyor. Hemen
iykkk şeklinde tepki vermeden anlatayım. Bu hayvan kahve meyvelerini yedikten
sonra midesinde o çekirdekleri çok özel bir fermentasyona uğratıyor. Çekirdekler daha
sonra hiç bozulmadan dışkısı olarak çıktığında temizlenip aynen normal kahve
olarak kavruluyor. Ve rivayete göre aroması bakımından dünyanın en zengin
kahvesi oluyor. Ben çok kahveden anlayan bir insan değilim, fazla etkilenmedim
ama denemekten bir şey kaybetmezsiniz diyorum.
Yolumuz tarımdan açıldı, bugünkü rotamız pirinç
teraslarının arasından Batur Volkan’ında son buluyor. Batur Volkanı halen aktif
bir yanardağ. Vaktiniz varsa dağda bir trekking de ayarlabilir, volkanın
eteklerindeki göle başka bir açıdan da bakabilirsiniz.
Dönüşte bir takım rehber
yazılarının yönlendirmesine kanıp White Herons Birds of Petulu görelim diye yolumuzu
biraz uzatıyoruz. Değdi mi derseniz; kokokan kuşlarına uzaktan el salladık, bu
dünyadan Kokokan kuşu görmeden gitmiyoruz, yaşasın dedikJ
Şehir gezmelerinin son
gününü kalan tapınaklara ayırdık. Bunların ilki Mengwi tapınağı olarak da
bilinen Royal Temple. Unesco mirasları arasına da girmiş olan tapınak oldukça
haşmetli, ancak bana göre bir Ulun Danu değil.
Ulun Danu adanın
kuzeyinde gene göl kenarında yapılmış bir tapınak. Şansımıza gittiğimizde
peşpeşe yapılan törenlere denk geldik. Bu törenler ölü yakma merasimlerinden
sonra gerçekleştirilen törenler. Hindu inanışına göre öldükten sonra yeniden
daha iyi bir hayata doğduklarına inandıkları için bu törenlere neşe ve
gülücükler hakim.
Ulun Danu’dan sonra
güneye tekrar deniz kenarına Tanah Lot’a gidiyoruz. Görmeden geçilmeyecek
tapınaklardan biri. Hem manzara hem mimari, insanı büyülüyor. Bir de bir iki
saat geç gitseydik bu manzarada güneş batımını da yakalamak muhteşem olurmuş.
Günün son durağı tamamen
keyifle sahilde biralarınızı yudumlayacağınız Kuta Beach. Plajın çoğu
sörfçülere ayrılmış durumda, denizin de girmek için sizi çağıran müthiş bir
albenisi yok ama kilometrelerce yürüyüş yapabileceğiniz uçsuz bucaksız bir plaj
burası.
Kuta Beach aynı zamanda
tam bir eğlence mekanı. Etrafta onlarca bar, cafe, ıvır zıvır satılan dükkanlar
var. Bir tam gün bile ayrılabilir Kuta Beach’e.
Şimdi Bali’de kesinlikle
gitmemeniz gereken, götürülürseniz yolunuzu değiştirip başkasını önermeniz
gereken yeri söylüyorum: Ganesha Cafe. Jimbaran plajındaki bu deniz ürünleri
restoranı anladığım kadarıyla olabilecek her türlü dalavereyi yapıyor, üstüne
üstlük muhteşem bir lezzet de sunmuyor. Seçtiğiniz yemekleri tartıyor
görünseler de yüzde bir milyon emin olduğum üzere tartıya koydukları tabak
zaten ağır çekiyor. Yani sizin ıstakoz da olduğundan ağır geliyor. Sonunda
masanıza gelen yemekteki ıstakoz da sizin seçtiğiniz ıstakoz mu, bu o kadar
küçük müydü soruları ile yemeğinizi yiyorsunuz. Ortam derseniz, ona diyecek bir
şey yok. Deniz kenarında, kumların üstünde hafif rüzgar sayesinde kavurucu Bali
sıcağını hissetmediğiniz bir ortam. Ama bu ortamı Jimbaran’daki her yer aynı
ortamı size sağlayabiliyor.
Jimbaran’daki Lia Cafe
için ise biraz önce söylediklerimin tam tersini söyleyebilirim. Popüler
restoranların yanyana dizildiği noktaya gelmeden daha güneye doğru olan bir
bölgede Lia Cafe. Belki de bu yüzden fiyatlar daha makul. Lezzet ise mükemmel.
Bir diğer lezzet noktası da Sanur sahilinde keşfettiğimiz Amphiba Warung. Yemeği hazırlayandan tutun, servis elemanlarına kadar bu kadar yardımcı ve güler yüzlü personeli, bu kadar hesaplı ve bu kadar lezzetli deniz ürününü başka bir yerde bulamayacağınızı garanti ediyorum. 3 kişi yedik içtik, doyduk, toplam 22 dolara.
O akşamın bir diğer özelliği ise dolunaydan bir gece önce olması idi. 40-50 kişiden oluşan bir grup insan arınma töreni için deniz kenarına toplanmış, dolunay öncesi en doğru zaman olduğu için bir nevi kutsanmaya hazırlanıyordu.
Bali’nin yöresel
marketleri hemen hemen her şehirde var. Bunlardan en büyüğü Denpasar Pazarı. 3
ay kadar önce burada çıkan bir yangın sonucu pazarın kurulduğu alan kapatılmış
ancak dışarısında gene benzer bir Pazar tecrübesini yaşamak mümkün. Yerel
lezzetleri bulmak için birebir.
Bali’de Bali masajı
yaptırmadan gitmek olmazdı tabi. Sanur’da konakladığımız için, yola çıkmadan
buranın en başarılı masaj mekanını araştırıp bulduk: Fiyat performans olarak
mükemmel olarak değerlendirebileceğim Leha Leha Spa. 90 dk’lık bir
masaj için 15 dolar Bali standartlarına göre pahalı bile denebilir belki ama
tertemiz bir yer olması, otelden alınıp bırakılma lüksünü de hesaba
kattığınızda ne demek istediğimiz anlarsınız.
Uzun lafın kısası: gidip görülmenin ötesinde
uzun ve keyifli zaman geçirilebilecek bir ada Bali. Mutlaka ama mutlaka gidin.