Madagaskar’a
gideceğimi söylediğimde heyecanıma ortak olup “Ne güzelll!” diyen de oldu; “O
nerede ki” diye gözleri soru işareti bakan da. Hatta “çizgi film değil mi yaa o
“ diye soran da. Gerçek şu ki, Madagaskar’a gidene kadar onun bu kadar heyecan
verici bir ülke olduğunu ben bile düşünmemiştim. Dünyanın dördüncü en büyük adası
olan bu ülke benim gerçekte ilk “Afrika” deneyimim olacaktı; her ne kadar
Madagaskarlılar kendilerini Afrika’nın bir parçası olarak değerlendirmiyor
olsalar da.
Normalde turla seyahat etmeye karşı bir insanım. Bir paketin bana sunulmasındansa o ülkeyi dilediğimce keşfetmeyi seviyorum. Diğer yandan Afrika kıtası genel olarak bir gizem perdesi arkasında benim için. Tek başıma keşfetmeye başlamam için en azından daha fazla deneyime sahip olmam gerektiğini düşünüyorum. Ben bu düşüncelerde kavrulurken, Aylak İlsu imdadıma yetişti. "Bayramda Madagaskar'a gidiyoruz" dedi.
Bilmeyenler için İlsu uzun zamandır bazen tek başına bazen peşine bir grup insanı takarak dünyayı keşfe çıkan bir gezgin. Peşine taktığı bir grup insan bazen birbirini tanıyan bazen seyahatte tanışan ama yaşam felsefeleri arasında uçurum olmayan bireylerden oluşuyor. Bir tur organizasyonundan İlsu'nun aylak gezilerini ayıran temel noktalardan biri de bu zaten. Ufak ama eğlenceli bir grup olarak hareket ederken yeni dostluklar kazanıyorsunuz.
Madagaskar'daki genel programımızı organize ederken yerel bir şirketten yardım aldık tabi ki. Şimdiden söyleyeyim, ülkenin genel yapısı kısıtlı bir zamanda çok fazla şeyi yapayım hem de zamanımı verimli kullanayım fikri ile çok barışık değil. En azından böyle bir fikiriniz varsa önceden yerel bir şirketten destek alıp herşeyin önceden planlanması oldukça faydalı.
Ülkenin Malagasi dışındaki ikinci anadili Fransızca; ancak pek çok yerdeki eğitim düzeyi "Jö mapel Enda"yı anlayabilecek Fransızca'dan daha ileri değil. Bu sebeple de yerel rehber olmazsa olmazlardan bence. Bir de aklınızda bulunsun, Madagaskar'da sakın araba falan kullanmayı denemeyin. Adamların da araba kullanmak konusunda usta olduklarını söyleyemem ama siz gene de başınıza iş açmayın. Sağlam gidip sağlam dönün.
Madagaskar’a THY’nin direkt uçuşuyla gidebiliyorsunuz. Direkt dediğim uçuş aslında Mauritus’ta bir duraklama yapıp Madagaskar’ın başkenti Antananarivo’ya (yerli halkın da söylediği üzere kısaca Tana’ya) devam ediyor.
Bilmeyenler için İlsu uzun zamandır bazen tek başına bazen peşine bir grup insanı takarak dünyayı keşfe çıkan bir gezgin. Peşine taktığı bir grup insan bazen birbirini tanıyan bazen seyahatte tanışan ama yaşam felsefeleri arasında uçurum olmayan bireylerden oluşuyor. Bir tur organizasyonundan İlsu'nun aylak gezilerini ayıran temel noktalardan biri de bu zaten. Ufak ama eğlenceli bir grup olarak hareket ederken yeni dostluklar kazanıyorsunuz.
Madagaskar'daki genel programımızı organize ederken yerel bir şirketten yardım aldık tabi ki. Şimdiden söyleyeyim, ülkenin genel yapısı kısıtlı bir zamanda çok fazla şeyi yapayım hem de zamanımı verimli kullanayım fikri ile çok barışık değil. En azından böyle bir fikiriniz varsa önceden yerel bir şirketten destek alıp herşeyin önceden planlanması oldukça faydalı.
Ülkenin Malagasi dışındaki ikinci anadili Fransızca; ancak pek çok yerdeki eğitim düzeyi "Jö mapel Enda"yı anlayabilecek Fransızca'dan daha ileri değil. Bu sebeple de yerel rehber olmazsa olmazlardan bence. Bir de aklınızda bulunsun, Madagaskar'da sakın araba falan kullanmayı denemeyin. Adamların da araba kullanmak konusunda usta olduklarını söyleyemem ama siz gene de başınıza iş açmayın. Sağlam gidip sağlam dönün.
Madagaskar’a THY’nin direkt uçuşuyla gidebiliyorsunuz. Direkt dediğim uçuş aslında Mauritus’ta bir duraklama yapıp Madagaskar’ın başkenti Antananarivo’ya (yerli halkın da söylediği üzere kısaca Tana’ya) devam ediyor.
Havaalanında ilk
iş kendimize yerel bir SIM kartı almak oldu. 5 GB 75 TL, 8GB 100 TL civarında – 4-5 kişi
beraber kullandığımızda dahi fazlasıyla yetti – zira her yer her zaman kapsama
alanında değil.
şehirli çok şık bir beyefendi |
Akşam konaklamamızı havaalanı yakınlarında bir yerde yapıp, otel çevresindeki yürüyüşlerde edinebildiğimiz ilk Madagaskar deneyimine yelken açıyoruz. Şehrin merkezinde değilsek de sokaklarda dolaşınca bile yerel hissi ediniyorsun.
motorunuza yakıt ya da yağ almak isterseniz |
Tana’da hiç vakit
geçirmeden (Tana’yı mümkün mertebe görme kısmını gezinin sonuna saklayarak ) ertesi
gün Morondava’ya uçuyoruz. Uçuyoruz dedim ama bazı detaylar önemli tabi.
10 günlük
seyahatimiz Madagaskar ulaşım şartlarının izin verdiği ölçüde günü gününe
planlanmıştı. Dakik olma gibi bir derdiniz varsa uzun süre yaşayamayacağınız
yerlerden biri bu ülke. Örneğin ertesi gün Tana’dan Morondava’ya Air Madagascar
ile saat 12.55te kalkması gereken tarifeli uçağımız bir gün öncesinde 10.55’e,
uçuştan birkaç saat öncesinde de 9.55’e alınmıştı. Uçak nihai olarak 9.45 te kalktığı
ve hepimiz uçağın içinde olduğumuz için şanslıydık. Zira tam tersi gecikme ya
da hiç uçmama gibi bir durumla da karşı karşıya kalabiliyormuşuz benim
anladığım. Uçak olmaması durumunda kara yoluyla gitme alternatifi her zaman
mevcut ama 600 km’yi gitmek 20 saat kadar sürebilir Madagaskar şartlarında.
Morondava’da iner
inmez deniz kenarindaki Chez Maggie’de yemek yemek üzere duraklıyoruz.
Sahilde balık tutanları, oyun oynayan çocukları izleyerek, fotoğraflar çekerek geçirdiğimiz zamanda
yemeğimiz geliyor ve yemekten sonra10 kişilik grup toplam 3 ayrı 4x4’e yerleşerek yola çıkıyoruz. İstikamet Kirindy Forest.
Sahilde balık tutanları, oyun oynayan çocukları izleyerek, fotoğraflar çekerek geçirdiğimiz zamanda
yemeğimiz geliyor ve yemekten sonra10 kişilik grup toplam 3 ayrı 4x4’e yerleşerek yola çıkıyoruz. İstikamet Kirindy Forest.
Yolda Madagaskar’a gelince durulmadan geçilmeyecek bir nokta var. Allee de Baobabs – Baobab Ağaçları caddesi. Buradan geçtiğimiz sırada gün ortası. Madagaskar’ın en popüler en turistik bu noktası günün bu saatinde çok sakin. Zira herkes gün batımına geliyor buraya.
Yolda tek tük de
olsa devam eden Baobab ağaçlarının yanından ayrıldıktan sonra Krindy Ormanına
doğru yolumuza devam ediyoruz. Yolumuz 100km’den az, ancak bu oraya birkaç
saatte ulaşabildiğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Madagaskar’da Tana civarındaki
yollar haricinde asfalt yollara çok fazla rastlamadık. Burada da ulaşım kızıl
toprak yollar üzerinden sağlanıyor.
Bizim dışımızda 4 tekerli araç sayısı yok denecek kadar az. Daha çok yürüyen insanlar, kağnılar ve en iyi ihtimalle bazı bisikletlileri görüyoruz. Toprak yol da en son yağmur sezonu öncesi (Kasım –Nisan arası ) bir bakım görmüş. İnsan bakım görmeden nasıldı acaba diye düşünmeden edemiyor.
Bizim dışımızda 4 tekerli araç sayısı yok denecek kadar az. Daha çok yürüyen insanlar, kağnılar ve en iyi ihtimalle bazı bisikletlileri görüyoruz. Toprak yol da en son yağmur sezonu öncesi (Kasım –Nisan arası ) bir bakım görmüş. İnsan bakım görmeden nasıldı acaba diye düşünmeden edemiyor.
Durak noktamız
Kirindy Forest Lodge.
Kaldığımız yerler bölgenin en iyi yerleri sayılacak düzeyde ama lüks tanımınızı şekillendirirken biraz görselin yardımı olur sanırım:
Bahçemizdeki sevgi Baobab'ı:
Kirindy ormanı da dahil olmak üzere Madagaskar genelinde yüz farklı çeşit lemur var. Bunların bir kısmı gündüz bir kısmı gece görülebiliyor. Önce gündüz yürüyüşümüzü ardından aynı bölgede gece yürüyüşümüzü yapıyoruz. Lemurlar ile tanışacağımız için heyecanlıyız.
Kaldığımız yerler bölgenin en iyi yerleri sayılacak düzeyde ama lüks tanımınızı şekillendirirken biraz görselin yardımı olur sanırım:
Bahçemizdeki sevgi Baobab'ı:
Kirindy ormanı da dahil olmak üzere Madagaskar genelinde yüz farklı çeşit lemur var. Bunların bir kısmı gündüz bir kısmı gece görülebiliyor. Önce gündüz yürüyüşümüzü ardından aynı bölgede gece yürüyüşümüzü yapıyoruz. Lemurlar ile tanışacağımız için heyecanlıyız.
Bir sonraki
durağımız Unesco dünya mirası listesine de giren Tsingy de Bemaraha National
Park. Buraya giderken yolda ufak bir feribot seyahatimiz olması gerekiyor.
Feribot diyince heyecanlanmayın gençler. Bildiğiniz feribotlara benzemiyor bu. İki
kanonun üzerine yerleştirilmiş geniş bir platformdan bahsediyorum. Bu platformların her biri beşer araç alabiliyor.
Oldukça iptidai yöntemlerle bindiğimiz bu sallarla nehrin biraz ilerisine kadar gidip yolumuza devam ediyoruz. Ulaşım derken zaman kriterini bir kenara bırakın demiştim değil mi? Feribota araçları bindirmek, yerleştirmek, hareket etmek.. vs.. kolay işler değil bunlar. Aceleniz varsa yüzün bence :)
Oldukça iptidai yöntemlerle bindiğimiz bu sallarla nehrin biraz ilerisine kadar gidip yolumuza devam ediyoruz. Ulaşım derken zaman kriterini bir kenara bırakın demiştim değil mi? Feribota araçları bindirmek, yerleştirmek, hareket etmek.. vs.. kolay işler değil bunlar. Aceleniz varsa yüzün bence :)
Gerek feribot (!)
iskelesinde gerek yolda giderken onlarca yüzlerce çocukla karşılaşıyoruz. Nüfusun
yarıya yakını 15 yaşın altında olunca bu çok anormal bir durum değil aslında.
Standart bir aileden 7 kız 7 erkek çocuğu olması gibi bir beklenti var mesela.
Bunun için uğraşan da var, bana ne ben çocuk sevmiyorum diyen de. Çocuğu eğitmek,
ona yaşam sağlamak gibi derdi olmayan ailelerin çocuğu dilensin diye ortalığa
saldığına ya da tarlada ona yardımcı olsun diye daha fazla çocuk sahibi
olduğuna şahit olmak da çok şaşırtmıyor bizleri.
ekranda kendi
fotoğraf ve videolarını görüp eğlenmek.
Çocuklar hakkında
dikkatimi çeken bir diğer nokta da herhangi bir yabancıyı (beyaz ya da sarı
ırk) uzaktan yaya ya da içinde bir yerli olmadığından emin oldukları 4x4 bir
aracın içinde gördükleri anda el sallamaya başlamaları idi. Önce bunun ne kadar
şeker olduğunu düşünürken, birkaç günün içinde bunun içten gelen bir şey değil
tamamen şartlanma sonucu olduğunu farkettim. Bu el sallamanın bir ödülü
oluyordu çoğu zaman muhtemelen...
Tsingy’ye
varmadan yemek molamız Tsiribihina’da. Yerel halkın yediği restoranlarda
yemek istiyorum falan diye direnmenin bir anlamı yok. Yerel halk restoranda
yemiyor (Büyük şehirleri ayrı bir kefeye koyalım) Ortalama gelirin 3 dolar
olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.
Madagascar’da
deniz ürünü veya zebu (ülkedeki hörgüçlü Hint Öküzüne verilen ad) yerseniz pek pişman
olmazsınız diyebilirim.
Yemek sonrası
tekrar toprak yollar… ve Tsingy de Bemaraha…
Tsingy Taş Ormanı’nın
iki bölümü var: Büyük ve Küçük olmak üzere. Akşama doğru ulaştığımızda önce Küçük Tsingy’yi geziyoruz. İlginc kaya
oluşumlarının tepesine çıkıp gördüğünüz manzaradan etkilenmeme şansınız yok,
dedim ama siz bir de Büyük Tsingy’yi görün.
Ertesi gün parkın
ortasında kilometrelerce yol alan Manambolo nehri üzerinde bir kano yolculuğuna
çıkıyoruz.
Lakana adı verilen bu daracık kanolarla mesafe olarak ne kadar yol
kat ettik bilemiyorum, zira Malagasi halkının zamanla olduğu kadar mesafe
ölçüleri ile de arası epey kötü. Ne kadar yolumuz kaldı sorusuna, önce sağa
sonra sola döneceğiz diye bir cevap alabiliyoruz. Ve bu mesafeyi gitmek 1 saate
denk gelebiliyor.
Neyse, sonuçta yağmur mevsiminde metrelerce yükselen bu alçak
nehirde iki kanocu gencin ellerindeki sopalarla akıntıya karşı kanoları ittirmeleri
ile 5 saate yakın yol kat ettik.
Ardından kanoları bırakıp Oly kanyonu üzerinde
yola yaya devam ettik.
Kayaların üzerinden keçi misali atlaya zıplaya 1 saat daha yol kat ettikten sonra bu muhteşem şelalenin altında serinleme imkanımız oldu en azından.
Kano "sürücülerimiz" |
Biz ayrı, yemeklerimiz ayrı kanolarda seyahat ettik |
Kayaların üzerinden keçi misali atlaya zıplaya 1 saat daha yol kat ettikten sonra bu muhteşem şelalenin altında serinleme imkanımız oldu en azından.
Şelale
keyfimizden ve kanolarca ayağımıza kadar getirilen yemekleri mideye indirdikten
sonra Manambolo kıyısındaki kamp alanımıza geliyoruz. Bu geniş kumsal kuru sezonda
biraz yüksekte kaldığı için pirinç üreticisinin ilgisini çekecek bir arsa
olmamış sanki. Yoksa böyle bir arazi hayatta boş bırakılmaz, 3 5 tane de olsa pirinç
ekilirdi diye düşünüyorum.
Ertesi sabah
kahvaltıdan sonra nehirde geri dönüş yolumuz başlıyor. Gelirken 5 saat süren
yolculuğumuz akıntı sayesinde sadece 2.5 saat sürüyor.
Karaya ulaştıktan sonra yoldan öğle yemeği paketlerimizi alıp Büyük Tsingy’ye gidiyoruz. 4-5 saat sürecek deniyor Büyük Tsingy gezisi.
Karaya ulaştıktan sonra yoldan öğle yemeği paketlerimizi alıp Büyük Tsingy’ye gidiyoruz. 4-5 saat sürecek deniyor Büyük Tsingy gezisi.
Büyük Tsingy
nedir niye bu kadar uzun, neden belimize koşum takıyoruz diye soru cümleleri
kafamızın bir köşesinde orman içinde yürüyüşümüze başlıyoruz. Ve bir anda herşey netleşiyor. Karşımızda dev sivri kayalar, kenarlarına koşumları takmamız için arada sırada serpiştirilmiş halatlar sayesinde yukarı aşağı, yarıklar içinden, yer altından giderek yol alıyoruz taş ormanın ortasından. Bazı yerlerde tamamen sizin becerilerinize bırakılmış güvenliğiniz; “hoş burda düşseniz kafayı gözü yarmamak işten bile değil, belimizdeki bu şey midir bizi koruyacak???”soru baloncuğu herkesin başının üstünde gezinirken, her evreden sonra “bunu da yaptım, artık Everest’e de çıkmamın zamanı geldi” düşüncesi genel olarak hakim :
kafamızın bir köşesinde orman içinde yürüyüşümüze başlıyoruz. Ve bir anda herşey netleşiyor. Karşımızda dev sivri kayalar, kenarlarına koşumları takmamız için arada sırada serpiştirilmiş halatlar sayesinde yukarı aşağı, yarıklar içinden, yer altından giderek yol alıyoruz taş ormanın ortasından. Bazı yerlerde tamamen sizin becerilerinize bırakılmış güvenliğiniz; “hoş burda düşseniz kafayı gözü yarmamak işten bile değil, belimizdeki bu şey midir bizi koruyacak???”soru baloncuğu herkesin başının üstünde gezinirken, her evreden sonra “bunu da yaptım, artık Everest’e de çıkmamın zamanı geldi” düşüncesi genel olarak hakim :
Büyük Tsingy’nin
tepesine gelmeden önceki asma köprü ise günün en güzel anlarından biri. Köprü
iki kişiyi aynı anda taşıyabilecek kuvvetteymiş ama risk almaya ne gerek var?
Tsingy dönüşünde
yol kenarında irili ufaklı bazı arazilerin yakılmış olduğunu farkediyoruz. Hani
bizde orman yakarlar ya.. onun gibi. Burada da benzer bir bakışla tamamen
kurumuş çalılıklardan oluşan bölgeleri insanlar yakıyor. Amaç oradan tekrar ot
bitmesini sağlayıp sahip oldukları en değerli hayvan olan Hint Öküzlerine
beslenecek arazi yaratmak. İşte bütün mesele. İnsan her yerde aynı.
Aktiviteden harap
ve bitap halde otelimize dönüyoruz. Akşamki konaklamamız yine Tanakoay Lodge’da.
Ertesi sabah
erken giden yol alır felsefesi ile aksam gün batımından önce 200 km uzaktaki Baobab
yolunda olmayı planlayarak sabah 8e doğru yola çıktık.
Yol üstünde daha
önce de durduğumuz Tsiribihina’da aynı yerde yemek molası veriyoruz. Yemek siparişlerimizi beklerken meydanda kurulan dev
pazarı ziyaret ediyoruz. Rengarenk cıvıl cıvıl.. Fotoğraflar ve videolar
konuşsun:
Suratlarındaki Tabak dedikleri krem güneş koruması olarak kullandıkları bir bitki özü |
Pazar yerinin kısa hızlı videosu:
1.5 saatlik yemek molamızdan sonra tekrar basıyoruz. Tabi gelirken yaptığımız SAL/feribot seferini tekrar yapıyoruz. 5 tane aracın o sala yerleştirilmesi maalesef o kadar basit değil.
1.5 saatlik yemek molamızdan sonra tekrar basıyoruz. Tabi gelirken yaptığımız SAL/feribot seferini tekrar yapıyoruz. 5 tane aracın o sala yerleştirilmesi maalesef o kadar basit değil.
Akşam 6 gibi olacak
gün batımından tam bir saat önce varmayı başarıyoruz Baobab Yoluna. 200 km,
yemek ve sal molası hariç yaklaşık 6.5 saat. Hafif kelle koltukta hissettiğimiz anlar
olmuyor değil ama hızımız 45i istesek de geçemiyor bu yollarda.
Gün batımında Baobab Yolu bir başka güzel. Gün batana kadar bir yanda çocuklar futbol oynar,
diğer yanda keçiler otlarken yüz kadar turist tamamen fotoğraf çekmeye ve
manzarayı seyre odaklanmıştık. İşte onlardan bazı seçmeceler:
Akşam konaklamamız Morondava’da. Varışımız nispeten geç olduğu için şehrin içine karışacak vaktimiz olmuyor ilk gece.
Ertesi gün
tırmanıp zıplamaya alışmış enerji patlaması yaşayan bir grup olarak yerimizde
duramadık. ATV gezisi organize edelim dedik.
9 kişi, bir
kısmımımız ATVlere bazımız da UTVlere binip, teoride 2 saat sürecek bir
geziye çıktık. Ancak sırayla arıza yapan ATVler, tamirci beklemeler vs yüzünden
2 saat sürmesini planladığımız eğlence 5 saat falan sürdü. Arızalar falan
diyince azap çektiğimiz sanılmasın. Herşeye rağmen toz toprak içinde çılgın
eğledik.. Ama şehirde takılmak için planladığımız 3 saat uçtu gitti.
Geç de olsa öğlen
yemeğimizi yiyelim diyerek saat 4 gibi yarı öğlen, yarı akşam yemeği yediğimiz
Bleu Soleil’e gittik.
Güneş hala
ısıtmaya devam ederken çocukların güle oynaya denize girdiği, oyunlar oynadığı,
bazı satıcıların meyve ya da şal sattığı bir plaj burası... Sabaha kadar plajda
otur, denize gir.. dinlen.. ya da fotoğraf çek!
Yemekten sonra geceyi Rasta Bar’da Jamaica müzikleri
eşliğinde bolca içip bolca eğlenerek noktaladık.
Doğuya hareket etmeden Batı yakasından bazı fotoğraflar:
Nehir kenarı hem yıkamak hem yıkanmak hem de oyun oynamak için |
Batı Yakasında bir köylü aile |
Nehirde balık tutanlar |
Ertesi sabah uçağımız tarifesine şaşkınlık verecek derecede uygun bir şekilde saatinde kalkarak Antananarivo'ya hareket etti.
Uçaktan iner inmez direkt Andasibe Milli Park’ına doğru yola çıkıyoruz. Buradaki yollar tamamen asfalt. Batıda olmayan yatırım anlaşılan başkent çevresinden esirgenmemiş.
Batı yakasının kuruluğundan burada eser yok. Tam bir yağmur ormanı iklimi. İklim farkının hayat tarzına da yansımaları tabii ki net olarak gözlemlenebiliyor.
Kuru sezonu yaşamakta olan batı yakası insanın gözüne daha fakir görünüyor çoğu zaman. Diğer yandan boş pet şişelerine kadar her şeyi işe yarar bir çöp olarak kullanan batı yakasında ortalıkta hiç çöp yığınları olmadığı gözüme çarpmıştı. Fakir ama kendi çapında çok temiz insanlar burada yaşayanlar. Doğuda ise yol kenarları her daim çöplük içinde, ve kimsenin umurunda değil gibi.
3 saat kadar bir yol Andasibe. Arada Madagascar Exotic Park’a uğruyoruz. Eğer bukalemunları seviyorsanız, uğramadan dönmemeniz gereken bir yer burası.
Sadece bukalemun değil pek çok hayvanı hem doğal hem de korunaklı alanlarında gözlemleme şansınızın olacağı bir yer; 100m2 civarındaki bir alanda binbir çeşit bukalemunu izlemek, onları beslemek farklı bir deneyim.
Akşam Andasibe
yakınındaki Indri Lodge’a yerleşiyoruz.
Daha sonra
Mitsinjo Koruma alanında fenerlerimiz eşliğinde lemurlar başta olmak üzere
hayvanların gece hayatına el koymaya ormanın içinde yürüyüşe çıkıyoruz.
Ertesi sabah Madagaskar’ın
en değerli doğal hayatının bulunduğu koruma alanlarından biri olan Andasibe
Milli Parkı’ndayız.
Önce parkın içinde genel bir yürüyüş, sonrasında kanolarla karaya çıkmadan Lemur adasındaki (parkın ortasındaki ufak bir adadan bahsediyorum, denizleri aşmıyoruz yani) lemurları ziyaret ediyoruz. En sonunda da lemurlarla sarmaş dolaş aşk yaşadığımız an geliyor.
Önce parkın içinde genel bir yürüyüş, sonrasında kanolarla karaya çıkmadan Lemur adasındaki (parkın ortasındaki ufak bir adadan bahsediyorum, denizleri aşmıyoruz yani) lemurları ziyaret ediyoruz. En sonunda da lemurlarla sarmaş dolaş aşk yaşadığımız an geliyor.
Son gün yani İstanbul’a akşam 4’te uçağımızın olduğu gün
olabildiğince erken çıkıp biraz da şehir gezisi yapma niyetindeyiz. Ancak 3
saat diye hesap ettiğimiz yol 5 saat sürünce havaalanına direkt gitmek dışında
pek fazla şansımız kalmadı. Başkent Tana’yı görememiş olduk. Ne demiştim? Bir sonraki
ziyaretler için sebepler bırakmak iyi bir fikir olabilir. Bir dahaki Madagaskar seyahati, kuru sezonun sonu yerine başında olabilir mesela. Mayıs gibi... Güneydeki diğer milli parklar da var daha gidilesi. Daha çok şey var Madagaskar'da. Tekrar tekrar çağıran bir havası var Madagaskar'ın.